Taze köylü arkadaşımızın arabasıyla evinin daracık köy
yoluna saptık. Durmuş, eşya boşaltan aracı beklerken şehirden birlikte
indiğimiz arkadaşım Şuna sıkı bir korna bassana, dedi biraz şaka, daha fazla
ciddi. Acelen ne?! diye karşılık
verdi yeni köylü olanımız. Aah ah,
diye ekledi, şurda bir ay kalsan bu
sinirli sabırsızlığından eser kalmaz, zamanı geniş geniş yaşarsın.
Akıllı telefonu eli ayağı, uyarıcısı uyuşturucusu, yareni
yapmışlardan o. Akıllı telefon istemeyişimi kör bir inada yorup akılsızca
bulanlardan.
Akşam terasta oturuyorduk. Üç küçük mumun etrafına bir
arkadaşımızın armağanı desenli, yarı saydam silindirleri geçirdi. Sessiz,
huzurlu karanlığa yayılan ışığa bayıldık.
Telefonuna sarılıp şıpın işi ortaya çıkan şamdanların
fotografını çekerken Bak işte, dedi, akıllı telefonun yararlarından biri! Resmini
çekiverip anında teşekkür notuma ekleyeceğim.
Kaykılarak oturduğum yerden Acelen ne, diye sordum. Daha önceki sahneyle, yolumuzun
kesilmesiyle sabırsızlanan arkadaşımıza tepkisiyle oluşan çelişkiyi ise
sonradan fark ettim.
Hani, nerede kaldı doğaya karışmanın esinlediği sabır?
Anında, hiç beklemeden, hemen şimdi. Gidişi, gidişleri
atlayıp nereye varacaksak varalım bir an evvel.
Peki bu bizi bir noktadan diğerine zıplayan, seken, kayan
huzursuz pireler haline getirmiyor mu?
Gitmeyi, giderken kayarcasına uyum içinde akmak kadar
kesintiye de uğramayı, hedefin (nihayetinde hayatın) varılacak noktalar değil,
asıl bu gidiş olduğunu unutturmuyor mu?
Hiç boşluk kalmasın isterken her şeyi sıkıştırarak ufacık
zaman kapsüllerine sığdırma saplantısı. Ve böylece büyüyerek oluşan yeni
boşlukları aynı güya boşluk doldurucuyla kapamaya çalışmak.
Kafesinde çarkını çılgınlaşan bir hızla çeviren laboratuar
faresi.
Akıllı telefonun akılsız çıkmazı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder