13 Ocak 2017 Cuma

YUNUS

Bir güzel arkadaşım kitaplığının karşısında durmuş, beni düşünüp hissetmiş, seçtiği kitabı armağan etti: Yunus Emre.

Görüşmeyeli aylar olduğu halde eğilimimi, Anadolu kültürüne ilikten duyar olduğum yakınlığı, ilgiyi sezmiş gibi. Debelendiğimiz kör dövüşte bu topraklarda boy vermiş iyi filizlere duyduğum ihtiyacı sezmiş..

Kitabı bağrıma basarak eve geldim. İşi gücü bitirip güzel bir ışık altında ayaklarımı uzatıp onu ve gönlümü açtım, okumaya koyuldum.

Anadolu’nun bir kez daha altüst olduğu bir devir. Moğol akınları, Selçuklu Devletinin yıkılışı, kıtlık, kuraklık, yağmalar, açlık. Ve bu kapkaranlıkta doğan apaydınlık. Olanca hümanistliği, bir yanda alabildiğine pragmatik, diğer yandan sonuna kadar ruhaniliğiyle tasavvuf erbabı.

Irmakta yıkanıp güneşte kurutulan bez sadeliği, temizliği derken..

Batıni ile zahirinin Zen koan’laşarak bir araya geliverişi.

Dilsizler haberin kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözü can gerek anlayası.

Dinlemeden anladık anlamadan eyledik.
Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi.

Azık çıkınının içinde bir akıllı telefon bulunmayacak, gönülden akıllı bir Yunus, sıkışıp kaldığımız köşenin ötesinden neleri nasıl görürdü kim bilir?

Sağır işitmez sözü gece sanar gündüzü

Kördür münkirin gözü âlem münevver ise.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder