2 Mart 2024 Cumartesi

BİLGİ Mİ BİLMEK Mİ?

İlgiyle okuduğum bir kitabı hatırlamaya çalışırken geriye pek bir şey kalmadığını fark ettim. Vereceğini verip uçucu bir mürekkeple yazılan mektup gibi silinip gitmiş. (Yine de kanadından tutmak, hızlı bir tazeleme için bir yöntemim var. Tabletten okuduğum kitaplarda altını çizdiklerimi kendime postalıyor, bunu yazar ve kitap adıyla bir “Alıntılar” dosyasına kaldırıyorum.)

Şu şöyle, bu böyle olmalı yollu dış referanslara göre yaşamadığın yerde kendi patikanı açıyor, başkalarının haritasında yer almayan güzergahlardan ziyaretçisi pek seyrek noktalara yöneliyorsun. Kendini onunla bununla kıyaslamadan, geçerliğini mesele etmeden.

Okumak, araştırmak, ilgi ve merak nice zamandır ansiklopedik/metodik bir birikim (ve yığıldıkça katılaşan hükümler) değil benim için. Işıltılı vitrinlere yerleştirilecek, ahkamı kesilecek şeyler değil bilgi nesneleri. Falanca demiş ki, vaka filancanın da buyurduğu gibi.. Düşünce silsileleri böyle başlamıyor.

Kitaplar, fikirler, çalıştırmayı aşkla sevdiğim intellekt’e idman yaptırmada kullandığım dambıllar, direnç bantları daha çok. Kaslarımı gürbüz tutacak kaya tırmanışları, kafamın içine hoşluk yayacak düz ova yürüyüşleri, dere kenarı piknikleri.

Nasıl dambıllarla dolaşmıyorsam kitapları da kafamda taşımaya gerek yok. Fırça suya batırılarak yapılan kaligrafi misali silinip gidebilirler -ve gitsinler de zaten!

Hayatla doğrudan temasta hiç susmayan, sesi kısılmayan bir radyo gibi işlemesin intellektim.

Ama ben onu alayım, kasap bıçağı gibi, flüt gibi işleyeyim. Açılsın, esnesin, kıvraklaşsın. Bana cevaplar değil sorular sunsun. İşini görüp görüp geri çekilsin.

Öylesini seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder