13 Haziran 2014 Cuma

HAVA ÜSSÜ

Önce sesler. Sessizliğe tutam tutam serpilen sık, sert kanat sesleri. Saniyeler sonra, dövdükleri, hayat verip ehlileştirdikleri havada (lekesiz, derin mavi) güneşi tüylerinin alacasına göre süzen kanatların tam anlamıyla uçucu ışık oyunları. Işık saçan beyaz üçgenler, beyazdan siyaha külrenkleri, çırpınan kahverenkleri.

Sabah idmanında güvercinler.

Onlardan önce dikkati böyle birden havalandırmayan çalkantısız yaz sabahına saçılan çılgınca hareketleri.

Taklalar, pikeler, formasyon uçuşları, süzülüş. Yönü durmadan değişen spiraller, daireler, yaylar çizerek göğü kafası iyi bir ressamın tuvaline çeviriyorlar.

İçim gülerek ayağa kalktım. Jakarandaların öte yanına, kuşları bir bir havaya salan uçurucuya el sallayıp seslendim.

“GÜNAYDIN! Güvercinleri siz besliyorsunuz, keyfini ben sürüyorum.”

Yanı başımızdaki evin çatısında bir hava üssü var. Çok hareketli. Buradakilerin işi saldırmak, öldürmek, yıldırmak, dize getirmek değil.


Sadece yaşıyor, yaşatılıyor-yaşatıyorlar.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder