22 Haziran 2012 Cuma

YAZ YAZILARI -DUVARLAR

Burhan Doğançay retrospektifinde duvarlara bayıldım!

Kendisi bir sınır iken, akıldan, kalpten ne geçmişse üzerlerine boca edilmesiyle kat kat sınır aşımlarına dönüşmüş duvar/lar.

Çakışan, birbirinin yerini alan, tesadüfi uyumlarla birleşir gibi olurken bu defa da zamanın sillesini yiyerek bir kez daha çözünüme, kaosa yuvarlanan renk, cümle, biçim parçaları.

Kalabalık bir yolda yürürken, onca insanın içinden geçenlerin olduğu gibi seslendirildiğini hayal ederim bazen. Süzülmeden etmeden. Seslendirmek yerine görselleştirilecek olsa sonuç, Doğançay’ın ta özünden yakaladığı bu dünya duvarları olurdu.

Haykırışlar, isyanlar, eleman arama ilanları, özlü sözler, sokak bilgeliği. Öncekileri bastırıp üzerlerine çıkan en yeni katmanlar. Alttan kabararak hala tuttuğu içindekileri bunların üzerine kusan daha, en eskiler.

Birbirine açılan, kapanan, bir tesadüf yan yana giden anlarıyla zaman.

Sürekli bir “söz kesmeye” rağmen kesintisiz bir akış hissi.

Estetiği kendinden bir dizginlenmemişlik. Yaban ve sıkı bir güç!

*

Paylaşılan heyecanın keyfiyle dışarı, alabildiğine güneşe çıkıp Karaköy’ün arka sokaklarına daldım.

Duvar mı dediydin? Buyur, buradan yak!

Soyulmuş, dökülmüş, kırık döküğü alacalanarak tesadüfi sanatın kendisi olmuşunu mu istersin, eskiyle yeninin arasının iyice açıldığı, ortalarına doğanın konduğu tarihisini mi?

*

Yaz sıcağını en çok sınırları erittiği, belirsizleştirip anlamsızlaştırdığı için seviyorum. Zihin, duygular, kaplarından taşıp başkalarına karışıyor, babasının beşiğini tıngır mıngır sallar oluyor zaman.

Set iken kapıya, yola dönüşmüş, kent aynası, insan aynası o duvarlar gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder