Anlaşma, tümlüğün dansı. İçine aklı da alıyor ama galiba ne onunla başlıyor ne de orada kalıyor.
Çok daha etraflı bir.. kabul. Güven. Gönüllülük.
Bu zemin varsa insanlar arasındaki akış iyi reçinelenmiş keman yayı gibi, sıçratıcı sesler çıkarmadan gidip geliyor. Boşluklar doluyor, başka türlü hissedilebilecek sürtüşmeler hoşlukla göz ardı ediliyor. Orkestranın kaçıncı sınıf olduğu önemsizleşiyor; haz veren, adımların, hareketin uyumu oluyor.
Akıl da arka sıralardaki sandalyesinde efendi efendi oturuyor. Onun sahne sırası, anlaşmanın orası burasında beliren çatlaklarla geliyor. Günahı boynuna, çatlakların belirmesinde de. Ego ve onun borazanı akıl. Düğünün siyah giysili konukları.
Boşluklar o vakit açılıyor. Kuşkuyla doluyor. Kıldan kapılan nem, yoktan sürtüşmeler yaratıyor. Orkestranın kaçıncı sınıf olduğu tartılıyor. Kendiliğinden atılan adımlar sayılmaya, tempo da aksamaya başlıyor.
*
Taşıyıcısı her ne olursa olsun hiçbir mesaj, anlaşma-anlaşmazlık temelinden bağımsız değil. Zemin anlaşmazlıksa mesaj kendi içinde istediği kadar yetkin olsun, anlaşmazlığa yem oluyor. İnsanın kendini kendiyle sınırlama hali zamanla iyileşene dek de en iyi durumda işe yaramıyor, normaldeyse şiddetle geri tepiyor.
Ego-aklın kendini kapayıp mazgallarını bolca kullandığı karanlık delikten çıkmasını beklemek gerek o zaman.
Ben’in bütün diğerleriyle eşit bir parçası olduğu tümlüğün dansının geri gelmesi için.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder