Suda karşılaştık. Ne yaptığımı sordu. İplere tutunmuş, şnorkel alıştırması için başımı sokup çıkarıyordum. Söyledim.
“Aman
ya! Hızlanacaksın da ne olacak! Yavaş mavaş, keyfini çıkar işte. Olimpiyatlara
mı katılacaksın?!”
Bir
şeyi ciddiye almak kötü mü, dedim.
“Oof,
bir şeyi de ciddiye almayıver!”
(Ciddiye
almak, allah vermesin, öznesine şüphe çekmeye yeter. Hiç havalı değildir bir
kere, ayaküstü sohbetlere, boş gevezeliklere bırak malzeme olmayı, ayak bağıdır.
Elinde kepçe, onu da derine indirmeye kalkışmaya gör, allah muhafaza!
Kendini
vermek? Belki biraz daha az kulak irkiltici. Yoğunlaşmak? Soğuk, soğuk! Kabul
edilebilirden yine uzaklaşıyorsun.)
Açıklama
dürtüsü ağır bastı. Hızı hız için istemediğimi bir de ona söyledim. “Yüzmeyi
çok seviyorum. Hareketlerim daha akıcı olsun istiyorum. Müzik seti alırken
yüksek volümde ses kalitesine bakarsın. 120 desibelle müzik dinleyeceğinden
değil, kısık seste billurluk aradığından. Hızlanma kabiliyeti benim için tam
böyle.”
Sonra,
sanki bir mazeret, hafifletici lazımmış gibi, “İşim gücüm yok, bununla
uğraşıyorum işte” dedim. Kendimden daha fazla uzaklaşamazdım. Ama onu yatıştırdı,
konuyu değiştirdi. Onun yerine şunu yap, bunu yap diye yollar gösterdi. İşin
öğretmeni değildi. Yüzüşümü yukarıdan izlemiş bile değildi.
Hiç
görülmediğim göze bir de salak gibi göründüğüm, üzerimden silindirle geçildiği
hissi, genzime kaçmış tuzlu su tatsızlığında, denizden çıktım.
*
Karşımızdakine
fi tarihinde çekilmiş vesikalık fotoğrafıyla bir dosya açıyoruz. Nispeten boş
bir sayfa filan değil. Dosya. İçinde uzayıp giden tek bir çizelge var:
Maddeleri, puanlaması kafamızdaki şablondan akıtma. Bir tür sınav çözüm
cetveli. Uyar-uymaz, yerinde-yersiz. Hükmü buna göre basıyoruz.
Bakışın,
seçimlerin vasatın dışına kaymaya görsün, normalin sopası hazır. Normalin tanrı
kelamı olmadığı, kalburların en kabası ve aslında hazır/bayat bir çözüm
cetvelinden ibaret olduğundan hiç kuşku duymamış, vasatımızı, vasatlığımızı
doğru, haklı bilip dayatmayı sürdürüyoruz.
Karşımızdakini
kendi perspektifi, nirengileri, koşulları içinde algılamak mı?
Aman
ya, her şey de ciddiye alınmaz ki! Yapıştır yargıyı-vargıyı, çıkar tadını
gitsin.